41 Kere Maşallah (Naviga Aralık 2007)

Naviga34 yaşında, hâlâ her göreni etkiliyor. Hayran bakışlar, kendine has çizgisini borda boyunca takip ederken gayri ihtiyari “Maşallah” deyiveriyorsunuz.

Yıllara meydan okuyan bu cazibenin ardında birkaç isim var. Ona sahip olmanın ötesinde yaşam sevincini, sevgisini, emeğini, yaşama sevincini verenlerden oluşan uzun bir liste ve bu tutkunun son esiri Hakan Zorlu’nun çabaları var. Geçmişi Olan Tekne sayfalarının ilk konuğu Maşallah’ın dünü ve bugününü eski sahiplerinden dinledik.
Yazı: Ayşegül Bakış – Fotoğraflar: Hasan Deniz

(Naviga Dergisi Aralık 2007 sayısında ‘Geçmişi Olan Tekneler’ yazı dizisinin ilk konusu olarak yayınlanan yazının metni) Yazının PDF formatındaki dergi versiyonu için tıklayınız…

5 Boforda orsa seyriHer sahibinde farklı bir anısı var Maşallah’ın. Artık günümüz fiberglas teknelerinin performansıyla yarışamasa da ağaç kokusunun tutkunlarının gözünde hâlâ çok kıymetli. Hakan Zorlu da içine girince toz almaktan ziyade emek sarf edeceği, elinde tornavida dolaşacağı bir tekne özlemiyle Maşallah’ı satın almış. Daha doğrusu Selahattin Hakman’dan emanet almış ve başlamış hayat hikâyesini araştırmaya. İlk sahibi Spridon Etnopoulos’tan sonra Elio Ventura ismi çıkmış karşısına. Gelelim Maşallah’ın yaşam hikayesine…

Elio Ventura ile tanışma
Elio VenturaMaşallah’ı 1975’te aldım. Tekneyi yaptıran Royal Çikolata fabrikasının sahibi rahmetli Spridon Etnopoulos’tu. Ben onu Burgaz’dan tanırdım, tekneyi de uzaktan görüp beğeniyordum. Etnopoulos eski bir yelkenciydi ve Rahmetli Muhittin Öney’in de arkadaşıydı. Bir gün Muhittin telefon etti “Gel şu tekneyi alalım, Etnopoulos gidiyor. Artık doğru dürüst bir teknen olsun.” dedi. Etnopoulos fabrikasını da satıp Yunanistan’a yerleşti. Ben Maşallah’ı aldıktan sonra pek fazla tadilat yapmadım. Etnopoulos satmadan evvel pek çok malzemeyi aldığı için eksikleri tamamlamak zorunda kaldım. İçeriyi biraz daha yaşanacak hale getirdim. Aldıktan sonra ilk Gölcük Yarışı’na girdim. Kuvvetli bir fırtınaya yakalandım ve Tuzla’ya sığındım. Tekne kuvvetli fakat ağırdı. İlk uzun Akdeniz ve Ege gezimi Elio Ventura zamanında Maşallah (sağda)Maşallah ile yaptım. Yola çıktım, Marmara Adası açıklarında şaft kırdı. Motorsuz kaldım, rüzgâr da yok. Oradan geçen bir takaya işaret ettik, Marmara Adası’na çektirdik tekneyi. Önce Tekirdağ’a, sonra İstanbul’a gittim. Yeni bir şaft aldım taktım, tekrar Marmara’dan yola çıktık. O zaman teknede Albin 27 beygir motor vardı. Aslında Ege’de kullanılacak bir motor değildi ama sırf yelkenle Marmaris’e kadar gittim, Yunan Adaları’nı gezdim. Aşağı yukarı iki ay dolaştıktan sonra geri geldim. İlyas Demircan beni arayıp “Elde güzel ağaçlar var, bunları alalım. Sen nasılsa günün birinde tekne yapmayı düşünüyorsun” dedi. Flipper’ın yapılma fikri de böyle doğdu. Bir sene sonra da Maşallah’ı Arnold Hornfeld’e sattım. O da motorunu değiştirdi. Sevdiğim bir tekneydi, ben de aşağı yukarı dört sene kaldı. Hornfeld’e sattıktan sonra iki yıl boyunca bu tekne yapılana kadar ödünç aldım Maşallah’ı. Çok maceralar attık Ege’de, gezilere çıktık, fırtınalara yakalandık. O motora rağmen dayanıklı tekneydi, bir şey olmadı.

Arnold Hornfeld ile yeniden karşılaşma
Elio Ventura ile bugünkü teknesi Flipper’da yaptığımız sohbetin ardından Hakan Zorlu’nun davetiyle Kalamış Setur Marina’nın yolunu tuttum. Arnold Hornfeld ile Maşallah’ta buluşacaktık. Biz “Karşılaşma nasıl olacak?” diye heyecanla beklerken Bay Arnold tekneye adımını attıktan sonra uzun bir süre sessiz kaldı. Anıların etkisinden kurtulur kurtulmaz da merakla tekneyi incelemeye başladı ve yapbozun eksik parçaları da kendiliğinden yerlerine oturdu.

Arnold Hornfeld: Tavan kaplamalarını siz mi yaptırdınız?
Hakan Zorlu: Evet, biz yaptık.
A. H.: Sıcaklık katmış mekana.
H. Z.: Tekneyi aldıktan sonra ilk marangoza sorduk. “13.000 euro” dedi. “N’apıyorsun ya? Böyle fiyat olur mu?” dedim. 8.000 euro’ya düştü. “Kusura bakmayın yaptıramayacağız” dedim. Çıkarken “5.000 euro” deyince kovdum. Biz yaptık sonra. Marangozun yapacağı tabii ki Arnold Hornfeld - Hakan Zorluçok çok daha güzel olacaktı ama günü kurtardık o zaman. 2.200 Euro’ya yakın bir paraya hallettik.
A. H.: Denizci bir teknedir Maşallah ama dışarıda dümende oturursunuz ve ıslanırsınız. Bu nedenle ben üstüne paslanmaz koruma yaptırmıştım, duruyor mu onlar?
H. Z.: Duruyor hâlâ. Ben de tente yaptırdım üstüne.
A. H.: Maşalah ile çok güzel gezilere çıktık. Korkunç bir fırtına yaşadık bir sefer. Marmara Adası’nda üç gün hava bekledik. Hava biraz düzeldi diye yola çıktık, bir saat sonra lodos koptu. Yağmurla beraber dev gibi dalgalar başladı, tekne kontrolden çıktı. Üç kişi dümeni tutamıyorduk. Küçük bir yelken açtım, motorla gidiyoruz. Eski yelkencilerden Uğur Özer de teknedeydi. Ailelerimizle birlikte bayağı kalabalıktık. Onlar kamaraya doluştular, herkesin midesi bulandı, kaptan dahil. O gün lodostan dolayı adalara vapurlar işlememiş. Biz sabah 6:00’da çıkmıştık. Gece 7:00’de Mimar Sinan diye bir yer vardır, oraya kapağı zor attık. Tekneyi orada bırakıp, taksiye binip eve gittik. Bu tekneyle yaşadığım en korkunç hava budur. Ama tekne de o derecede güvenlidir. Fırtınada dalganın içine girecek sanıyorduk. Burnu suyun içine giriyordu, ‘ne olacak şimdi, bir dalga daha geliyor’ diye bakarken çıkarıp burnunu, devam ediyordu.
H. Z.: Ne kadar kaldı sizde?
A. H.: 15-16 yıl kaldı.
H. Z.: Bende de üç sene bitiyor. 2004 Ekim’de aldım.Kontraplak Kaplama
A.H.: Motorunu yaptırdınız mı merak ediyorum?
H. Z.: Motor bu sene komple söküldü. Selahattin Usta tarafından yapıldı. Bu makine 38 Yanmar, siz mi aldınız bunu?
A. H.: Selahattin Bey aldı.
H. Z.: Ben aldığımda 96 model makine 43 saatteydi, nerdeyse hiç kullanılmamıştı.
A. H.: Kaç mil yapıyorsunuz?
H. Z.: Makineyle maksimum 7, yelkenle 8-9 knot yapıyoruz. 4 hava esti mi, biz bayram ediyoruz. Fiber teknelerin çoğu camadan vurmaya başlarken biz daha yeni yeni yolumuzu buluyoruz.
A. H.: Denizden yüksekliği fazla olmadığı halde biraz ağır olduğu için pek yatmaz.
H. Z.: O yüzden de sürat kaybetmiyor. İki ay da kara maceramız var bu sene Maşallah ile. Herkes “Kontrplak yapma” dedi ama korumak Flato Çizgisi Çekilirkeniçin yapmak durumunda kaldık. Zımparaladığımız zaman çam kokusu geliyordu hâlâ.
A.H.: Biliyorum ben bunu kazıttığım zaman da öyleydi. O zaman galvanizli çivileri vardı. Hepsini söktük çünkü galvanizler gitmiş. Hepsini paslanmaz vidayla bağladık.
H.Z.: Gördük, açtığımızda hala sağlamdılar biz de takviye yaptık.
A. H.: O zaman da pırıl pırıldı.
H. Z.: Hâlâ öyle hiçbir sorun yok. Mikrofiber yapıldı, su kontrplağı kaplandı. Tekneyi suya indirdik. İlk iki saat boyunca yaklaşık üç dakikada bir sintine pompası çalıştı. İki ay karada kaldı ya tabii araları açmış. İki gün sonra tamamiyle kesti suyu.
A. H.: Ama cam elyaf vardı.
H. Z.: Karinada son haliyle elyaf yoktu. Mikrofiber ve epoksi macunla hallettik karinayı. Artık bir on sene falan ellenmez.1 Eylül 2007 suya inmeden önce
A. H.: Zaten ben yapalı 20 seneyi geçti herhalde. Küçüksu’daki marina açıktı o zaman orada yapıldı. Orada Mustafa Usta vardır marangoz, bütün o kaplamaları o yaptı. Yavaş çalışan biriydi ama biz sonbaharda veriyorduk işi, baharda bitiriyordu. Yavaş yavaş, sindire sindire. Kaç milimetrelik kontrplak koydunuz?
H. Z.: Altı milimetre
A. H.: Boyayarak mı çaktınız yoksa…
H. Z.: Çift tarafa da epoksi vuruyorsunuz hem kontrplağa hem kaplamaya. Ondan sonra çakılıyor. Sonra da vidalar sökülüyor biz birkaç tane vida bıraktık her ihtimale karşı. Ağaç eski olduğu için ‘sağlama alalım’ dedik. Vida kafalarını gömdük onların her birini mikrofiber ile izole ettik. Mikrofiberden sonra iki kat elyaf dönüldü, zımpara, tesfiye, iki kat epoksi macun, sprey boya ve poliüretan esaslı boya yapıldı. Bu boyaya her yıl cilaladıktan sonra on sene ömür veriyorlar. Biraz ağırlaştırdık tekneyi tabii ama pek etkilenmedi.
A. H.: Biz bazen 6-7 kişi oluyorduk bana mısın, demiyordu.
H. Z.: Biz 14 kişi bile olduk.
A. H.: Çarmıhlar değişmedi değil mi?
H. Z.: Yok, açtık baktık salmaya kadar. Hepsi salmada birleşiyor. Ayaklarında bir sorun yok.
A. H.: Bütün çarmıhları ben değiştirttim. Tellerin hepsini değiştirmiştim.
H. Z.: O zaman aynıları duruyor. Hatta çarmıh ayaklarından şüphelendik, aşağı kadar baktık. Birleştiğini görünce hiç ellemedik.
A. H.: Ben aldığımda inceydi, sağlamcı olduğum için 8’lik yaptım kalınlaştırdım. Şimdiki teknemde de bütün teçhizat, vinçler falan belki 26 metrelik bir teknenin boyutlarına göre.
H. Z.: Bu dümen dolabını siz mi yaptırdınız?
A. H.: Hayır o vardı.
Hakan Zorlu ve Özgür evren 2006 Cumhuriyet Bayramı YarışındaH. Z.: O zaman herhalde yetmişlerde yapılmış çünkü orijinal Optimist 37’de bu yeke dümendir.
A. H.: Böyle meraklı olmak güzel bir şey. Nesini değiştireceksiniz içinde?
H. Z.: Tavan komple değişecek, yanlara kadar. Yeniden ağaçlarla üzerine kaplama basarak fabrikadan çıkmış hale getirilecek.
A. H.: Bölümleri değiştirmeyi düşünüyor musunuz?
H. Z.: Belki biraz oynayacağız. Marangoz da “yerlerini değiştirelim, tuvaleti kıç tarafa alalım diyor, ana kamarayı genişletelim” diyor.
H. Z.: Herkes bana “Yapma” diyor ama ben Maşallah’ın ölmemesi gereken bir tekne olduğunu düşünüyorum. Türkiye’de tek kalmış bir Dick Carter Optimist 37.
A. H.: Rahatlıkla 50-60 yaşını görebilir. Ben de Maşallah’tan sonra yeni bir tekne yaptırdım Rea adında.
H. Z.: Evet Çam Limanı’nda gördüğümde Rea’nın çizgisini Maşallah’a çok benzetmiştim. Siz zaten bir büyüğünü yaptırıp Rea’yı satmaya niyetlendiğinizde de ben alırım. Tornistanda dümen dinliyor mu Rea? Maşallah dinlemiyor da. Siz benden daha iyi bilirsiniz…
A. H.: Evet, onun içinde ön pervane (bow thruster) yaptırdım yeni tekneme. Ben Burgaz’da oturuyordum o zaman, hep demirde duruyordu Maşallah. O yüzden marinadaki gibi çıkmak sorun olmuyordu.
H. Z.: Bana da “Burgaz’da demirde görürdük” diye anlatmışlardı, demek ki sizin dönemizdeymiş. Siz yarıştınız mı Maşallah’a?
A. H.: Yok ben o sıkıntılara giremem ama Elio Bey yarıştı. Artık yarış şansı kalmadı tabii, fazla ağır. Ama hokka gibi de oturur. Yelkenle 8 mil falan rahat rahat yapar.
H. Z.: Zaten Dick Carter 60 ve 70 li yılların efsane olmuş tasarımcısı. Yunanistan’da bir Dick Carter Optimist 37 gördüm. Fiber kalıp alıp üretmeye başlamışlar. Salmayı long keel yapmış, modern sisteme dönmüşler. Ama bu teknenin ikizinin içini gördüm. O kadar güzel yapılmış, o kadar çok alan kazanılmış ki. 3-4 santimetre güvertelerden almışlar. İçini düzeltip ana kamarayı ve tuvaleti değiştirmişler. Komple dağıtılacak içi, aslında istediğimiz her şeyi yaparız ama çok değiştirmek istemiyorum. Bu klasik Amerikan arabası toplayıp üzerine son model radyo teyp ve modern çelik jant koymaya benziyor. Bütün orijinalliğini öldürüyorsunuz. Siz neler yaptırdınız?
A. H.: Direği yaptırdım. Motoru değiştirdim, büyüttüm. Siemens’te birlikte çalıştığımız Alman bir müdür vardı. O aldı, bir buçuk sene kullandı. Sonra Teknik Müdür Mesut Rekali aldı. Onlar da ailesiyle Hayırsız Ada’ya gitmişler, dönüşte fırtınaya yakalanmışlar, ailesi feveran etmiş. Onun üzerine Selahattin Hakman’a sattılar. Onda da 7-8 sene kaldı. En uzak nereye seyahat ediyorsunuz?
H. Z.: Marmara Adası’na gidebiliyorum ancak vakit olmadığı için. Sizin ilk tekneniz Maşallah değildi herhalde?
A. H.: Yok bu bir star tipi 11 metrelik yahut 9,5 metrelik ağaç bir tekneydi. Onu da burada bir arkadaş aldı. Maşallah’la dolaşırken ona da rastlardım.
H. Z.: Bundan önce taktığınız motor neydi?
A. H.: İsveç Albin marka. Yandan su veriyor değil mi kontrol ettiniz mi dönüş olmasın diye. Egzoz suya girdiği vakit ters su yapar da!..
H. Z.: Burada sifon sistemi var.
A. H.: Ben aldığım zaman o iyi çalışmıyordu ve geri su bastı. Onun üzerine yandan bir delik açarak hallettim.
H.Z.: Waterlock’ı büyük aldım özellikle.
A.H.: Otopilotunuz yok mu?
H.Z.: Yok. Selahattin Bey’in Ankara’daki evine taşınma sırasında kaybolmuş.
A.H.: Vardı, ben almıştım onu. Kayışlı sistemdi.
H.Z.: Ağır olduğu ve direk salmanın arkasına bağlı olduğu için pala, kuvvetli bir otopilot gerekiyor. Mesela Autohelm ile konuştuk geldiler, baktılar. “Uygun olmaz” dediler.
A. H: Benim aldığım kayışlı sistem çok iyi çalışıyordu.
H.Z.: Ama artık kayışlı sistem kalmadı. Tambur üzerine bindirmeli, debriyaj sistemi gibi çalışıyor. Onlar da kaçırma yapıyormuş bunlarda. Hala ufak tefek şeyler var yapılacak.
A. H.: O da insanı mutlu ediyor zaten. “Onu yapacağım, bunu yapacağım” diyorsunuz.
H. Z.: Ben hesaplıyorum Maşallah’a harcanan parayla çok yeni bir tekne satın alabilirdim ama bu kadar keyif alamazdım. Ben kışın fırtınalı havalarda denize çıkamadığım günlerde marinaya gelip elime tornavida aldığım zaman mutlaka teknede yapacak bir şey buluyorum. Sıfır teknede bir şey yapamam ki; sıkılırım.
A.H.: Sadece bezle tozunu alabilirsiniz. Çünkü öyle detaylı düşünülmüş ki hiçbir şeyin yerini bozamazsınız. Ama böyle 34 senelik ağaç tekne de kolay kolay bulunmaz.

Bu kez Hakan Zorlu anlatıyor
Bizimkisi bir aşk hikâyesi, hem de ilk görüşte
İlk teknem 6.60 kamaralı bir balıkçı teknesinden sonra Uçarı isimli Folkeboat’umu sevgili Ali San’dan devraldım. Yaklaşık üç aylık Folkeboat tecrübemden sonra Ataköy Marina’da gezinirken klasik bir tekne gördüm. İlk görüşte kaç dakika bilemiyorum ama bayağı uzun bir süre bakıştık, aşk gibi bir şeydi. Mahzunca baştan kara duruyordu pontona. Baş bodoslamada ismi yazmıyordu. Ataköy Marina’yı bilenler bilir finger’lar vardır. Pontondan finger’a atladım, yanını süze süze kıç aynaya baktım: Maşallah-İstanbul yazıyordu. “Maşallah” dedim içimden, ne kadar da yakışmış ismi. Üzerinde satılık tabelası yoktu. İşte Maşallah’la aşkımız o anda başladı. Güç bela gözlerimizi ayırdık birbirimizden. Eve dönerken yolda kendi kendimi kemiriyordum. ‘Bir hafta oldu teknesizsin Hakan, hadi bul bir tekne’ diye. Ama görüp beğendiğim Maşallah’ gibi bir tekne bulabilecek miydim? Hışımla internetten satılık teknelere bakmaya başladım ve gözlerime inanamadım. Maşallah satılık diye karşımda duruyordu! İlgili kişi ismi olarak Batu Göker vardı. Gece sanırım saat 23:00 sularıydı. Batu’yu aradım. Teknenin Selahattin Hakman’ın olduğunu öğrendim. Batu teknenin tüm işlemleriyle yakından ilgilenmiş. Hatta 1996’da sıfır motor takılmış ve hiç kullanılmamış, daha 49 saatte duruyormuş. “Git, bak” dedi. Ertesi gün Can Aksoy’la gece karanlığında elimizde cep telefonu ışığıyla teknenin içine baktık. Gerçi baktık da ne gördük? Hiçbir şey yoktu. Can Ağabey “Bu tekne Maşallah. Al sen, hallederiz” deyince ertesi gün için randevulaştık. Selahattin Bey teknenin kıymetini bilecek birisine emanet etmek istediğini özellikle belirtti. Anlaştık her şey tamam. Mutluyum, hatta uçuyorum. Derken o gece Selahattin Bey aradı. “Hakan anlaştığımız fiyata olmasın” dediği an kalbim duracak gibi oldu. Meğerse 10 gün sonra teknenin marina sözleşmesi bitiyormuş. “Ben bu parayı nasılsa ödeyecektim, o yüzden marina kirası kadar eksik öde bana” deyince, içimden ‘tekneye sevdalanmak başka bir şey’ diye geçirdim. Bir rakama anlaşmışsınız, her şey bitmiş ve teknenin satıcısı arayıp size indirim yapıyor. O gün inandım, seviyorsanız teknenizi satmaz, içinize sinen bir fiyata değerini bilecek bir başkasına emanet edersiniz.
Eee Maşallah’ı aldık da ne oldu? Motora bastık tık yok. Elektrik işlerini hallettikten sonra karar verdik. 6 Ekim 2004 günü Ataköy Marina’dan çıkıp Kalamış Marina’ya yeni yuvasına getirecektik Maşallah’ı. Hazırlıklar başladı, ‘kim kim geleceğiz’ diye mailleşirken 6 Ekim için fırtına ihbarı çıktı. Millet soruyor “Eee fırtına var nasıl geleceksiniz?”; “Sevgili Özgür Evren teknesiyle bize yolda refakat edecek” diye cevap yazıyorum. Bomba cevap sevgili Gani Müjde’den geliyor. “Hakan, o fırtına olursa seni değil Özgür Evren, Kenan Evren bile kurtaramaz” diye. Ama azimliyiz ve 6 Ekim sabahı Can Ağabey ile elimizde alet çantaları, Maşallah’tayız. Palamar çözüp avara oluyoruz. Özgür’ü arıyoruz, Özgür “İstanbul’u sel bastı sizin haberiniz yok, deniz otobüsüyle geçtiniz, tekneye şimdi ulaştım ama aküler basmıyor, redresörü açtım bekliyorum” diyor. Dünya başıma yıkılıyor. Can Ağabey “Yürü, gideriz” diyor, ama ben ‘ya bir yerde motor tıklarsa, yelken tertibatı da yok, kalırız yolda’ diye hafiften tırsıyorum. Eee ağaya karşı gelinmez. Çıktık yola, bir de üzerine sigaramız bitti mi! Başladık Can Ağabey ile kapışmaya. O bana bağırıyor, ben ona “Ne bağırıyorsun, ne yaptım?” diye karşılık veriyorum. Derken karşıda bir cenova gördük. Bembeyaz cennetin yüzü gibi geldi bize çünkü gelen Özgür’ün teknesiydi. İlk işimiz sigara istemek oldu. Çekilen ilk nefeslerle herkes memnun. Sağ salim Fenerbahçe açıklarına geldiğimizde “Fenerbahçe Kule, Maşallah” diye anons yaptım. Kuleden ses yok. Bir daha bir daha derken telsizden bir ses. “Biri telsizle oynuyor herhalde, Fenerbahçe’ye ha bire Maşallah diyor.” Anladım ve anonsu değiştirdim: Fenerbahçe Marina, burası Maşallah teknesi diye….
Bağlandığımız cumartesi benim “teknenin iç kısmına topraktan girdik” diye tabir ettiğim çalışmaya başladık. Bu çalışma arasında 60 yaşlarında bir beyefendi “Bu tekne Elio Ventura’nın eski teknesi Maşallah mı?” diye seslendi. “Evet” dedim. Ne olduğunu anlayamadan pulpitten güverteye atladı ve sarıldı öptü beni. “Tebrik ederim evladım” dedi. “Ben eski yarışçıyım, Maşallah en büyük rakibimizdi ve yarışlardan önce yarışıp yarışmadığını sorardık. “Yarışıyor” derlerse “Kesin biz ikinci oluruz derdik. Bir rakip bunu diyebiliyorsa nasıl bir tekne aldığını fark et ve kıymetini bil” dedi. O an Maşallah’a bir kez daha saygı duydum.
Bu arada Can Ağabey ile teknenin içine ufak bir marangozhane kurduk. Kontrplakları kesip, alıştırıp çakıyoruz. Sıra en son tavan döşemelerine geldi ki orası tam şenlik. Bol bali ile yapılan bir işlem. Deri arasına sünger yerleştirip tavana yapıştıracağız. Dört gün süren döşeme işi boyunca Can ile balici olup kafaları bulduk, kısacası çarpılmadık, nakavt olduk, yoğurt ve ayran firmaları sayemizde ciro arttırdı.
Maşallah’ın bumba sistemi günümüz sistemlerinden farklı. Ana yelkende matafyonlu camadan veya direk iç sarma yerine, yelkeni bumba üzerine saran bir camadan sistemi mevcut. Vinçler ise Goiot. Vinç kolları kare şeklinde şimdikilerden farklı. Orijinallerini bulamadığımızdan ekip üyesi Sinan tek tek döktürdü hepsini yeniden.

Ekip üyeleri
Maşallah Ekibi; Skipper Özgür Evren Heptürk, ana yelken trimi Hakan Zorlu, cenova trimleri Başar Arıkan, Sinan Cankut’ttan oluşuyor. Sinan’ın ayrıca yelken camiasında olmayan bir meziyet ve görevi ise ‘netacılık’. “Netacılık nedir?” demeyin Sinan gibi düzen delisi biri ile tanışın, ne demek istediğimi anlarsınız.
Maşallah’la yaşadığımız keyifli anlarımızdan biri de 2005 yılında Suadiye Naviga Cup’u tüm Naviga ekibiyle birlikte izlemek oldu. Ayrıca İstanbul’u gezerek talan eden keyifli Gezgin Korsan grubumuz tayfasının da yaş olarak en tecrübeli teknesi.

Emeği geçenler
Maşallah sonunda emekle bu günlere geldi. Bu aşamada emeği geçenlerin kulaklarını çınlatmadan olmaz. Logomuzu Kenan Acar çizdi. Tuncay Özgenç folyolama işlerini yaptı. Fatih Daloğlu, Maşalllah’ın marina içindeki boyasız halini photoshop’la edit’leyip tişörtlerimizde kullandığımız siluet haline getirdi. 2007 Ocak’ta Selahattin Tozkoparan makineyi aldı, komple bakımdan geçirip yerine taktı. Bordası kontrplak giydirilip, tamamıyla yerli malzeme (Teknomarin) kullanılarak epoksi ile desteklendi. Boyası Erol Şahin tarafından pürüzsüzce yapıldı. Macun ve boya uygulamasında Sevgili Eyüp Abay bir gün dahi sekmeden tam iki ay boyunca her uygulamada bizzat yanımızda bulundu. Biz her şeyde yerli malzeme kullandık. Yıllardır, elle çekilen manivelalı ırgatı Data Hidrolik Maşallahın kızkardeşi Tinaelektrikli ırgatı ile değişti, furling’siz olan Maşallah, yine yerli malı olan Admiral ile furling sistemine kavuştu.

Final
Maşallah gibi Dick Carter Optimist tasarımı olan kız kardeşi Tina ilk 1966 yılında one ton racer olarak inşa edildikten sonra sayısız başarılarının ilkini Kopenag’da almış. Virtual skipper adlı meşhur yelken simulatör programında bile skin olarak sunulacak kadar efsanevi bir tasarım. İlk inşa edilen Dick Carter Optimist Tina hala duruyor mu bilemiyorum ama Maşallah yaşamaya devam edecek.

Naviga Dergisi Maşallah yazısı dergi versiyonunu görmek için tıklayın.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.